İkale Anlaşmasıyla (Anlaşarak Fesih) Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi

İkale Anlaşmasıyla (Anlaşarak Fesih) Eser Sözleşmesinin Sona Ermesi

İkale sözleşmesi, tarafların karşılıklı irade beyanlarıyla yapılmış bir sözleşmeye son verme amacını güttükleri bir anlaşmadır[1]. Sözleşmenin feshi, iş sahibinin tek taraflı bir irade beyanıyla gerçekleşmemekte, tarafların bu şekilde anlaşması halinde TBK m. 484’in uygulanması söz konusu olmamaktadır[2]. Özellikle, bu iş sahibinin yapılan kısmın bedelini verme ve tazminat ödeme yükümlülüğü açısından önem taşımaktadır[3]. Eğer iş sahibinin yüklenici tarafından yapılan işin bedelini ödemesi ve sözleşmenin feshedilmesi dolayısıyla bir tazminat ödemesi gerektiği belirlenmek isteniyorsa taraflar arasında yapılan ve içeriği tarafların farazi iradelerine, sözleşmenin yorumuna ve tarafları ikale anlaşması yapmaya götüren nedenlere dayanılarak belirlenecek olan ikale anlaşmasına bakılmalıdır[4]. Taraflar, ikale anlaşmasının hükümlerine ilişkin serbestçe düzenleme yapabilirler. İkale anlaşmasında sözleşme kural olarak ileriye etkili sona ermektedir[5]. İkale anlaşması kurulduğu yolundaki ispat yükü, bu sözleşmenin kurulmasında menfaati olan kimseye düşmektedir[6]. Bu kişi, çoğu durumda kendisinden TBK m. 484’e dayalı zarar tazmin talebinde bulunulacak iş sahibidir[7].

 

Somut olayda iş sahibinin sözleşmeyi sona erdirme yolundaki iradesini mi ortaya koyduğu, yoksa ikale sözleşmesi yapma hususunda karşı tarafa bir öneride mi bulunduğu sorununun yorum yoluyla çözümlenmesi gerekmektedir. İş sahibi, TBK m. 484’e uygun olarak sözleşmeyi sona erdirmek istediğini belirtmişse, eser sözleşmesi onun tek taraflı irade beyanıyla yüklenicinin bu hususta bir irade beyanına gerek olmaksızın sona ermiş olur[8]. İş sahibinin fesih beyanını alan yüklenicinin bir beyanda bulunmaması veya kendisine iletilen fesih beyanının uygun olduğunu bildirmesi, bir ikale anlaşmasının akdedilmiş olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır[9]. Sona erdirme sözleşmesinin kurulabilmesi için yüklenicinin öneriyi kabul etmesi gereklidir. Yüklenicinin kendisine iletilen fesih beyanını kabul ederek ikale sözleşmesini kurmuş sayılıp sayılmadığı güven teorisine göre değerlendirilmelidir. Somut olaydaki şartlar gereğince, dürüstlük kuralına göre, iş sahibinin fesih beyanına bilerek muvafakatta bulunmak, yüklenicinin ikale hukuki sonucunu istediği görünüşünü veriyorsa, önerinin kabul edildiği sonucuna varılması mümkündür[10]. Rıza gösterildiği fikrinden harekelte zarar tazmin talebinde indirim yapılması da söz konusu değildir; yüklenicinin sözleşmeyi tek taraflı olarak fesheden iş sahibinden sonra gelen davranışı doğası gereği TBK m. 52/f. I/İBK m. 44/f. I anlamında zararı azaltan bir rıza değildir[11].

 

İkale anlaşmasında, sözleşmenin ortadan kaldırılmasına kadar yapılmış olan işin bedelinin ve ayrıca bir tazminatın ödenmesi veya ödenmemesi ve ödenmesi söz konusu ise bunun kapsamının ne olacağı hakkında açık bir düzenleme söz konusu olabilir[12]. Yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi açık bir düzenleme yoksa ikale anlaşmasının dürüstlük kuralına göre yorumlanması veya tarafların varsayılan iradesine göre tamamlanması yoluna gidilmelidir[13]. Çünkü ikale anlaşmasının yapılması, tazmin yükümlülüğünün ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir[14]. İşe başlanmışsa kural olarak sona ermenin ileriye etkili olacağı ve o zamana kadar yapılmış olan kısmın bedelinin ödenmesinin talep edildiği kabul edilmelidir[15]. Bununla birlikte aksi kararlaştırılmış olmadıkça tarafların zararları için bir tazminat ödenmeyeceği iradesinde olduklarını varsaymak gerekmektedir[16]. Yargıtay, vermiş olduğu bir kararda[17], yapılan ikale anlaşmasında tarafların bu sözleşmeye dayanarak ilerde hiçbir hak ve talepte bulunmayacakları yazılmış ise de, sözleşme uyarınca hiçbir menfaat sağlamayan davacı arsa sahibinin, davalı yükleniciye geçen tapu kayıtlarını geri isteyememesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yükleniciden pay alan üçüncü kişilerin bu sözleşmeye dayanarak talepte bulunamayacaklarını belirtmiştir.

 

İş sahibi tarafından fesih beyanında bulunulduktan sonra, tarafların bir ikale sözleşmesi akdetmeleri mümkün değildir. Bununla birlikte tarafların feshin yasal sonuçlarından ayrı olarak hukuki sonuçlara ilişkin sözleşme yapmaları mümkündür, örneğin iş sahibi zarar tazmin yükümlülüğünden tamamen veya kısmen kurtarılabilir. İkale sözleşmesi yapıldıktan sonra ise, iş sahibinin sözleşmeye son vermesi imkânı bulunmamaktadır[18].

 

[1] Gauch/Carron, N. 564; Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95; Gauch, Art. 184 N. 8d; Büyükay, Eser Sözleşmesi, s. 250; Öz, İnşaat Sözleşmesi,
s. 238; Gauch, Werkvertrag, N. 564; Y. 15HD, T. 25.07.2011, E. 2011/2416 K.2011/4863 “…Davalı vekilince dosyaya sunulan ve imza ve içeriklerine karşı çıkılmayan 15.10.2001 tarihli kapanış protokolünde belirtilen eksik imalatların dışında davacıların davalıyı ibra ettikleri, yine 8.10.2003 tarihli ibranameyi imzalayan davacı Süha’nın da davalıyı sözleşmeden kaynaklanan her türlü alacaklarından dolayı ibra ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece ibraname sebebiyle Süha tarafından açılan davanın tamamen reddi gerekmektedir. Davacılar Emir mirasçıları ve Ali ise 15.9.2001 tarihli kapanış protokolünde eksik bırakılan ve davalı tarafından gerçekleştirilmediği anlaşılıp, bilirkişilerce 18.000,00 TL’lik imalat eksikliğinden dolayı talepte bulunabilir iseler de, davacılar dışında arsa sahipleri de sözleşmede yer aldıklarından ve davacılara sözleşmedeki paylarından fazla alacağa hükmedilmiş olduğundan, davalının temyiz itirazları bu sebeple haklı bulunmaktadır…” (www.legalbank.net).
[2] Gauch, Werkvertrag, N. 564; Tandoğan, Borçlar Özel C. II, s. 351; Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95; Kocaağa, İnşaat Sözleşmesi, s. 228; Durak, s. 237.
[3] Gauch/Carron, N. 564.
[4] Gauch/Carron, N. 564; Spiess/Huser, Art. 184 N. 9.
[5] Tandoğan, Borçlar Özel C. II, s. 351; Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95; Öz, İnşaat Sözleşmesi, s. 238.
[6] Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95.
[7] Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95.
[8] ATF 69 II 141, JdT 1944 I 143.
[9] Gauch/Carron, N. 565; Tandoğan, Borçlar Özel C. II, s. 351; Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95.
[10] Seliçi, Sürekli Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, s. 110.
[11] Gauch, Werkvertrag, N. 565.
[12] Tandoğan, Borçlar Özel C. II, s. 351.
[13] Büyükay, Eser Sözleşmesi, s. 251; Kocaağa, İnşaat Sözleşmesi, s. 228.
[14] Stöckli, Abschluss und Beendigung von Planervertragen, s. 95.
[15] Yavuz/Acar/Özen, s. 1053; Büyükay, Eser Sözleşmesi, s. 251; Kocaağa, İnşaat Sözleşmesi, s. 228; Peters/Jacoby, § 649 N. 68b; Gauch, Werkvertrag, N. 564.
[16] Tandoğan, Borçlar Özel C. II, s. 351; Kocaağa, İnşaat Sözleşmesi, s. 228; Gauch, Werkvertrag, N. 564.
[17] Y. 23HD, T. 3.7.2018, E. 2015/9708, K. 2018/3902 “…Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, sözleşme noter huzurunda düzenleme şeklinde yapıldığı, sahteliği iddia edilmediği, davacı tarafın sözleşmenin geçersiz olduğuna yönelik itirazına itibar etmek mümkün olmadığı davacı tarafın öne sürdüğü şekilde davacının sözleşmeyi okuyup anlamadığı halde iradesinin yanıltıldığına yönelik iddia kanıtlanamadığı, davacının yapmış olduğu sözleşmenin anlam ve içeriğinden yeterince bilgi sahibi olduğu, sözleşme gereğince yüklenicinin inşaata başladığı, ancak daha sonra davacı ile davalı yüklenicinin aralarında anlaşarak 08.05.2002 tarihinde noterden yaptıkları düzenleme şeklinde fesihname ile daha önce düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin karşılıklı olarak feshinde anlaştıkları, bu hususun davacının davalı yüklenici ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını ve içeriğini bildiğini açık bir şekilde gösterdiği, düzenlenen bu fesihname ile ”iş bu sözleşmeye dayanarak birbirimizden hiç bir hak ve alacağımızın kalmadığını ileride de hiç bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağımızı beyan ile fesih ve iptal ediyoruz” şeklinde tarafların anlaştıkları, dolayısıyla fesihnamenin aynı zamanda bir ibraname niteliği taşıdığı, davacının sözleşme gereği davalı yükleniciye devir ve temlik edilen taşınmazlar yönünden herhangi bir hak talep etmeyeceğini resmi noter belgesi ile kabul ve ikrar ettiği, diğer davalıların müteahhitten taşınmaz satın alan üçüncü kişiler oldukları, tapuya itimat ederek ve hisse devri şeklinde taşınmazdan pay aldıkları, hukuki durumları itibari ile davacı ile doğrudan bir işlemlerinin bulunmadığı gerekçeleriyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen dava davacısı vekili temyiz etmiştir.
Eser sözleşmeleri -kural olarak- ani edimli oldukları için fesih, geriye etkili sonuç doğurur. Geriye etkili feshe, sözleşmeden “dönme” denir. Dönme halinde, sözleşme, geçmişe etkili olarak son bulur. Başka bir anlatımla, sözleşmenin yapıldığı andaki duruma dönülür. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı BK’nın 108/1. maddesine göre; sözleşmeden dönme halinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler.
Kural olarak, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri karşılıklı edimleri içeren, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Sözleşmenin taraflarından arsa sahibi, sözleşmeye uygun koşullarda arsasını yükleniciye teslim etmek, yüklenici kendisine karşı edimini yerine getirdiğinde de edimi karşılığı yükleniciye bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunu ona devretmekle yükümlüdür. Sözleşmenin diğer tarafı olan yüklenicinin bedele, başka bir anlatımla sözleşmede kararlaştırılan tapu payı veya bağımsız bölümlere hak kazanabilmesi için inşaatı sözleşme ve ekleri ile tasdikli proje ve inşaat ruhsatı ile kamu düzeninden olan imar mevzuatı ve bu doğrultuda çıkartılan Deprem Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak tamamlayıp, arsa sahiplerine teslim etmesi gerekir.
Arsa sahibi ile arasında arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmesi bulunan yüklenicinin şahsi hakkını üçüncü kişiye temlik etmesi halinde üçüncü kişinin ifâ talep edip edemeyeceğinin saptanmasında öncelikle yüklenicinin edimini ( eseri meydana getirme ve teslim borcunu ) yerine getirip getirmediğinin, ardından sözleşme hükümlerindeki diğer borçlarını ifa edip etmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Davalı üçüncü kişilerin henüz inşaatına kısmen başlanmamış binadan bağımsız bölüm edinmeyi amaçlığı, bunun içinde bağımsız bölümle bağlantılı, arsa payı aldığı anlaşılmaktadır. Alıcı, arsanın gerçekte, yükleniciye ait olmadığını, arsa payı karşılığı ona bu payın verildiğini, yüklenicinin edimini yerine getirmemesi halinde kendisine bırakılan bağımsız bölümler ve arsa paylarında hakkının doğmayacağını bilmekte ve dolayısı ile arsa maliki tarafından arsa payının iptal edileceği riskini göze alarak tapuyu devralmaktadır. Diğer bir deyişle, yapılacak bağımsız bölüme bağlı olarak arsa payı aldığının bilincindedir.
Yükleniciye devredilen pay, avans niteliğinde olduğundan yüklenicinin edimini yerine getirmediği durumlarda ondan pay devralan üçüncü kişilerin hak sahibi olmaları mümkün değildir. Böyle bir durumda üçüncü kişilerin Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesindeki iyiniyet kuralından faydalanmalarının mümkün olmadığı, yüklenici edimini tam ve yasal olarak yerine getirmediğinden aynı Kanun’un 1024. maddesine göre yükleniciden pay satın alan kişilerin bu alımlarının korunmasının mümkün olmadığı, geriye fesih koşullarının oluşması halinde bu sebeple davalı üçüncü kişiler adlarına kayıtlı olan tapu paylarının da iptal edilerek davacı arsa sahibi adına tesciline karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, her ne kadar ibraname niteliğinde olan fesihnamede, tarafların bu sözleşmeye dayanarak ileride hiçbir hak ve alacak talebinde bulunmayacakları yazılmış ise de; sözleşme uyarınca hiçbir menfaat sağlamayan davacı arsa sahibinin, davalı yükleniciye geçen tapu kayıtlarını geri isteyememesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durumda yükleniciye geçen tapu kayıtlarının eski hale getirilmesi gerekmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme 08.05.2002 tarihli fesihname ile feshedilmiştir. Bu durumda verilen tapular arsa sahibine geri dönmelidir. Böyle bir tapu intikali sözleşmenin ifa edileceği maksadı ile yapılmıştır. Sözleşme taraflarca feshedildiğine göre tapu iptal ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.” (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası); benzer yöndeki bir Yargıtay kararı için bkz: Y. 23 HD, T. 11.6.2012, E. 2012/2482, K. 2012/4067 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).
[18] Gauch/Carron, N. 566.

[post_title] ile ilgili şimdi bizimle iletişime geçin!

Bize Yazın
CAPTCHA Resmi

Bu spam önlememize yardımcı olur, teşekkürler.

İçeriği Paylaş:

Bizimle İletişime Geçiniz

Hukuki sorunlarınızı çözmek ve hukuki süreçlerinizi en etkin şekilde yönetmek için bizimle iletişime geçebilir, profesyonel destek alabilirsiniz.